Friday, October 16, 2009

Dağcılık Antrenmanları

Uzun bir aradan sonra yeniden ODTÜ Dağcılık ve Kış Sporları Kolu'nun yani DKSK'nın dağcılık antrenmanlarına başladım. En son 2002 yılında bırakmıştım. DKSK temel etkinliklerinin bir tanesini kaçırınca ve telafiye de gitmeyince ötekilere devam edilemiyordu. Ben Ilgaz'daki kazmalı düşüşe gidememiştim; daha doğrusu 2002'de dağcılığa beraber başladığım İstanbullu bir arkadaşım hastalanmıştı, o gidemeyince ben de "Bir işe beraber başlanmışsa, bir yola beraber çıkılmışsa beraber bitirilir" felsefesi ve ahlakı gereği ayrılmıştım; etkinliğin telafisi de yoktu. O yıl ben gerçekten de dağcılığa devam etmek istiyordum, ama arkadaşa ayıp olacak diyerekten devam etmedim. Dağcılığın temel eğitimini yarım bırakmıştım ve ben neredeyse her zaman (fırsat bulduğumda) yarım bıraktığım işleri ya da yarım bıraktığım her şeyi iyi bir şekilde tamamlamak üzere yeniden o işe başlarım. Bu kez biter mi bilemem; yine "ana etkinliklerden" birine katılamama durumum olursa dağcılığı bir başka seneye bırakırım. Kişisel olarak Türkiye'de çıkmayı düşündüğüm Erciyes, Ağrı ve İran'daki Demavend gibi dağlar var; tabii çıkmayı düşünüyorum ama çıkamamak da bir alternatif elbette, zaman ve fırsat bulunur mu bilemem!..



7 yıl aradan sonra DKSK'da yeniden koşulara başladım. Bunlar haftada 3 gün yapılıyorlar: Salı, Perşembe ve Cumartesi. Ben yalnızca Salı ve Perşembeye gidiyorum, bazen Perşembeyi de es geçiyorum, çünkü bir antreman bazen gel gitiyle, yemeği ve duşuyla 3-4 saate yakın zamanı yiyor!.. Salı günü akşam 19.30'da (Perşembe 18.30'da) baraka spor salonunun önünden başlıyor koşular. Öncesinde kısa bir ısınma yapılıyor. Artık Ankara'da 19.30'da hava iyice karanlık oluyor. Ormana girilmeden önce öncü ya da artçı olan kişi grubu tek tek sayıyor. Genelde 2 koşu grubu yapıyorlar. Yavaş ve daha yavaş. Bazen yavaş grubu karıştıranlar oluyor. Yavaş denilen grup en hızlı olan gruptur!.. Bu grupta, eskiden olduğu gibi 4-5 kişi koşuyor genellikle. Ben daha yavaş olan grupta koşuyorum; vücudu fazla zorlamanın yararı değil zararı olur derler.


Koşu süresi 1 saat sürüyor. Şunu da eklemeliyim ki kendi başıma ben 1 saat koşmam, dikkatim dağılır, değişik bir çiçek ya da bir kaplumbağa bir kedi bir yıldız vs. görürüm ve yürümeye başlarım. Karşıdan biri geliyorsa ona ayıp olmasın diye koşmaya başlarım yine! :)) Grupla koşmanın faydası şu ki yürüme olmuyor ve gruba uymak zorunda kalıyor insan ve bu da bir disiplin getiriyor.



Orman içi oldukça karanlık, fakat bir süre sonra göz alışıyor. Eğer biraz bulut varsa, şehrin ışıkları bulutlardan yansıyıp ormanın üzerine loş bir şekilde düşüyorlar. Gece koşuşun en güzel yanı bir tepeye çıktığınızda buradan çok güzel Ankara manzarasının görülmesidir. Bu günlerde Ankara'da rüzgar var ve görüş alanı çok net. Elbette gece ışıklı olan bütün şehirler güzel görünürler. Belgrad'a da baksanız, Madrid'e de baksanız ya da Zürih'e de Ütliberg tepesinden veyahut hayvanat bahçesinin olduğu tepeden baksanız gece şehirler aynı güzel parıltıları, etkileyici ışıltıları yayarlar, büyülü bir görünüm sunarlar. Elvis'in "Fun in Acapulco" filminde böyle bir sahne vardı; yanlış hatırlamıyorsam Los Angeles'a ya da Californiya'ya bakan bir yüksekliğe arabayla park ediyordu Elvis. Vites kolu boşa gelince araba da aşağı doğru yavaşça gidiyordu!.. Bu filmden bahsetmişken filmdeki müziklerden bir tanesini buraya aktarayım:







Koşuda sık sık "toplama" olur. Öncü olan kişi koşanlar arasında uzun mesafeli kopmalar olmasın diye "Topluyoruz" diye bağırarak geri koşmaya başlar ve herkes geri dönmek zorundadır, en geride kalan kişiye kadar koşulur ve bu kişi de "son" diye bağırır. Bu elbette bir güvenlik unsurudur da. ODTÜ ormanı göreceli olarak emniyetli bir yer ama köpekler bol. Ayrıca birkaç hafta önce fiziksel bir saldırı da olmuş; tam öğrenemedim ama sanırım erkek arkadaşı yanında olduğu halde gündüz vakti bir kıza tacizde bulunulmuş. ODTÜ'nün bu meseleyi çok ciddiye alması gerekir bence. Bunu yapan kişi büyük ihtimalle ODTÜ dışından gelen biridir; o yüzden Konya yolu tarafındaki telleri hemen tamir ettirmeleri ve buralara kameralar koymaları akıllıca bir iş olur. "Teknik" ve "zeka" pek çok meseleyi çözebilir. Türkiye'de dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi her türden psikopat, deli, manyak serseri çoğalmaktadır; böyle giderse normal insanlar azınlığa düşeceklerdir. Bunlara en ağır cezalar verilmelidir; bundan da önemlisi toplumun ahlaken ve eğitim açısından yükseltilmesi, belirli bir değerler yörüngesine oturtulması gerekir. Yüksek ahlak yoksunluğu çürümenin en büyük sebebidir. Bugün Türkiye hızlı bir çürüme ve psikopatlaşma yaşamaktadır; barışçıl, huzur dolu insanlar azalmaktadır.


Ben uzun yıllardır ormana hep yalnız giriyorum ama "Bana kimse bir şey yapamaz" iyimserliğiyle girdiğimden şimdilik bir sorun çıkmadı, ayrıca fitness'te halteri de boşuna kaldırmıyorum tabii, işe yarar herhalde!.. Fakat işin doğrusu şu ki özellikle gece ormana kalabalık grupla olmadıkça girmemekte büyük yarar var. Güvenlik her şeyden önce gelir.




Evet, koşu 1 saat sürüyor demiştim. Daha sonra "ilahi ışık" göründüğünde yani "Olimpik havuzun beyaz ışığı" uzaktan görüldüğünde isteyenler depar atıyorlar. 1 saatlik koşudan sonra 1.5 saat kadar da soğuma/esneme/yüklenme türünden hareketler yapılıyor. Kışa doğru giderken katılım da yavaş yavaş düşecektir. Fakat ben 2002 yılında -16 dereceyken koştuğumu ve kendi nefesimden çıkan buharların kirpiklerimde donduğunu, ilginç bir görüntü oluştuğunu hatırlıyorum. Yaşamın "Lay lay lom" ve "kakara kikiri" anlarından ziyade bu zorlu anları, mücadele içinde geçen bu çetin anları daha net bir şekilde hatırlanır ve bazen bu anlar daha da değerlidir.

Fiziksel disiplin güzel bir şeydir ama tabii insan her zaman da bu işlere vakit ayıramayabilir. Bu tip antrenmanlar insanı rahatlatıp zihnini açıyorlar ve ben eve dönüp buharlı bir sıcak bir duş aldıktan sonra mesela özdeyişlerimi çok daha kolay yazabiliyorum. Bu sene dağcılık ve ADOG etkinlikleri zaman zaman çakışıyorlar; mesela bu hafta ADOG'un Yozgat'ta ağaç dikimi etkinliği var ki o yüzden dağcılık ana etkinliğine bu hafta gidemeyeceğim. Bakalım, bu sene de bırakırsam başka bir sene yine mutlaka tamamlamak üzere dönerim!..


Yazımı "Fun in Acapulco" filminden güzel bir müzikle bitireyim:






Mehmet Murat ildan

No comments:

Post a Comment