Monday, August 24, 2009

Güneşe Dokunmak



Atakule'ye ilk kez ne zaman çıktığımı hatırlamıyorum. Belki de yıllar önce ilk açıldığı gün olan 13 Ekim'de gitmiştim oraya, Fransa'ya gitmeden birkaç ay önceydi herhalde. Kiminle gittiğimi hatırlıyorum. Gaziosmanpaşa'da oturan lise arkadaşım Faik'le gitmiştik; sadece bir tost ve kola içip oldukça yüklü bir para verdiğimizi de gayet iyi hatırlıyorum.


Yıllar sonra yine kuleye çıkma fırsatını buldum. Kuleye çıkış 3 lira kadar. Tepede farklı mekanlar mevcut. Kubbe restoran denilen yer sanırım Ankara'nın en yüksek noktasına oldukça yakın. Burası 115 metre yükseklikte. Birkaç arkadaşla menüye baktıktan sonra fikrimizi değiştirerek aşağıya indik. Aşağıdaki yerin ismi de Dönen restorandı! İçeri girildiğinde dönme olayı pek anlaşılmıyor, ancak pencereye gelip manzara seyrederken elinizi yasladığınızda küçük bir baş dönmesi türü bir şey hissediyorsunuz.


Bu kısım 1 turu 1.5 saatte tamamlıyor. Kayra marka kadeh kırmızı şarabın fiyatı 15 lira civarında, ki yukarıdaki Kubbe restorana göre çok daha hesaplı. Elbette burada insan parayı şaraba değil manzaraya veriyor, o nedenle fiyatların çok da pahalı olduğunu düşünmüyorum; o manzaraya da kesinlikle değer. Dönen restoranın duvarlarında hoş resimler vardır. Örneğin bir balo sahnesi görürsünüz; bir kadınla bir erkek muhtemelen Paris'te büyük bir salonda dans etmektedirler. İnsan bu tabloyla birlikte kısa süreli hayallere dalar. Sonra güneşin batmakta olduğunu fark edip manzaraya bakarsınız, o arada balo resmi başka bir yere kayıp gitmiş olur, yerine yeni bir resim gelmiştir; hem onu yorumlamaya ve hem de bir sonra gelecek olan resmi düşünmeye başlarsınız. Tablolarla manzara arasında bir sarkaç gibi gidip gelinir.



Oturulan yer dönerken sabit yerler de olduğundan şarap içmeden bile insanda hafif bir baş dönmesi olabilmektedir. Gün batımının en güzel görüldüğü yerlerin bir listesi yapılsa bu çok uzun bir liste olurdu, çünkü binlerce farklı kişi onlarca farklı yerin en iyi gün batımı seyretme yeri olduklarını söyleyeceklerdir. Kimisi Nemrut Dağı der, kimisi Büyükada der, kimisi Venezüela'daki bir tepeden, Amazon ormanındaki bir ağacın üzerinden bahseder. Sanırım güneş az ya da çok pek çok yerden aynı ihtişamla batar, fakat o ihtişamı bize farklı algılatan şey aslında kiminle birlikte olduğumuzdur bence. Mekanlar kesinlikle bir anlam ve fark yaratırlar ama asıl anlam ve farkı yaratan kişilerdir; mekanlar sadece yan destekleyicidirler. Eğer sevdiğimiz kişi Afganistan'da ise Afganistan bile bizim gözümüzde bir güzellik kazanır. Anlamın temel kaynağı" kişilerden gelir, mekanlardan değil. Mekanlar bizi kendilerine bağlayamazlar; kişiler bizi bir mekana bağlayabilirler ancak. Kişiler yoksa mekanlar da yoktur.



Atakule 125 metre kadar yüksekliktedir ve 87. metrede bir teras bulunmaktadır. Bu terasa intiharları önlemek için yüksek demirler yapılmıştır; tırmanmak için yukarı kısmını tutarsanız elinizi kesecek kadar keskin yapılmışlardır. Ben tuttum, elbette sadece bir empati yapmak için...
Bu bölümde çok rüzgar olur ve etek giymiş bayanlar her an Marilyn Monroe'nun meşhur sahnesini yaşayabilirler, o yüzden pantolon burası için daha uygundur; camlar, rüzgarın gücünü pek azaltmazlar. O yükseklikler her zaman dalgalı olurlar. Rüzgar dalgaları bıkıp usanmadan kulenin beton sahillerine sertçe vururlar.


Bu dönen kafede Fransızca müzikler çalmaktadır ve sanırım gün batımına uygun müziklerdir bunlar. Gün batımı esnasında insan hayranlık duygusu içindedir; sabah yeniden doğacağını bildiğimiz için içimizde korku olmaz. Gün batarken bazen bir uçak da o açıdan geçmektedir ve tamamen kızıla bulanır; insan bir anda o uçağın içindeki yolcuları düşünür; nereye gitmekte ya da nereden gelmektedirler?.. Güneş ufukta dağlara değerken batışı hızlanır. Yüzümüze gelen kızıl ışınların 8.5 dakika önce orada, güneşin içinde olduklarını düşünüp kendimizi sanki güneşe dokunmuş gibi de hissederiz.


Mehmet Murat ildan

No comments:

Post a Comment