Wednesday, September 16, 2009

Taiji Kasabası, Yunus Balıkları ve Vejetaryenlik



Balinalarla akraba olan Yunus balıklarını ilk kez yıllar önce Monaco'da bir gösteride canlı olarak izleme ve görme fırsatını bulmuştum. Flipper isimli Amerikan yapımı bir dizi vardı; bu dizinin baş rol oyuncusu bir Yunus balığıydı. Herkes bu diziyi severdi; sevimli Flipper, Yunusların temel özelliği olan zekayı güzel bir şekilde temsil ederdi. Eski Yunanlılar bu balıkların tür olarak memeli olduklarını belirtmek için ona Delphis demişlerdir, sonra bu sözcük Latince Dolfinus'a, oradan da Fransızcadaki Daulphin'e dönüşmüştür.


Yunusların yüz yapıları onlara bir gülümseme havası vermiştir ve bizim Yunusları sevmemizin temel sebeplerinden biri de budur. Bakınca bize şirin ve tatlı gelirler. Gösteri havuzlarındaki Yunusların da her zaman çok mutlu olduklarını düşünürüz ki bu bence pek olası bir şey değildir; çünkü hiçbir canlı özgür olmadan gerçek manada mutlu olamaz. Zeki oldukları için gösteri dünyası onları sömürmektedir; burunlarında top sektirirler; metrelerce havalara fırlayıp çemberlerin içinden geçerler. Bu tarz bir sömürü olayı esasen işin en hafif olan boyutudur. Dünyada Yunus balığı eti yenildiği için Yunusların daha büyük sorunları onların acımasızca avlanmalarıdır!..


Yunus avcılığının yapıldığı ülkelerden biri de maalesef Japonya'dır. Benim sevdiğim bir ülke olduğu için maalesef dedim. Gelişmiş bir ülkeden, gelişmiş olduklarını düşündüğümüz bir toplumdan hiç beklenmeyecek bir şeydir bu, tam manasıyla bir ilkelliktir. Japonların geçmişe ait bazı zalimliklerinin günümüzdeki kalıntılarıdır ve bu tür kalıntılar mutlaka silinmelidir; "Yarım uygarlık" olmaz, "yarım uygar" olunmaz. Yeni Başbakan Yukio Hatoyama'nın bu kalıntıyı kaldıracağını umut ediyorum.
Japonya'nın Higashimuro bölgesinde Taiji isimli bir kasaba vardır ve yüzü Pasifik Okyanusuna bakar; sıcak su kaplıcaları da vardır; orayı çok merak etmeme rağmen gidip görme fırsatını bulamamıştım; benim için "yarım kalmış" ve bir başka zaman tamamlanmak üzere geleceğe ertelenmiş işlerden biridir bu. Burası bir balina kasabasıdır; 17. yüzyılda geleneksel Japon balina avcılığının doğduğu yerdir. Fakat balinaların dışında Yunus balığı avcılığı da yapılır.



2007 yılında, yani daha sadece 2 yıl önce bu bölgede 1600'den fazla Yunus balığı yenmek üzere yakalanmışlardır. Bazen, yakalanmış Yunusları serbest bırakmak isteyen aktivistler olur, onlar tutuklanarak cezaevine gönderilirler. Yurtdışından da bazı ünlü aktivistler, hayvan hakları savunucuları bu tür eylemler yapmak için Taiji'ye gelirler, ancak Japonlar, yüzeyde oldukça nazik görünen bu toplum, bu tarz aktivist eylemleri pek hoş karşılamazlar ve kendi kültürlerine bir saldırı olarak değerlendirirler. Japonlar özellikle Batılıların kendi işlerine karışmalarını hiç sevmezler. Bugün Tokyo'da Taiji Yunus katliamlarını protesto etmek için kalabalık toplamaya çalışın, pek fazla toplayamazsınız. Bu konularda ciddi bir duyarlılık yoktur.



Balıkçılar Yunus sürülerini görünce metal çubuklarla onları korkutarak, denizin üzerinden botlarla ve denizin altından da dalgıçlarla körfeze doğru sürerler, ağlarla etrafını çevirip onları ağın içinde hapsederler. Yakalanan Yunuslar bazen ilk gün öldürülmezler; sakinleşmeleri beklenir, ertesi günse teker teker öldürülürler. Bizdeki kurban bayramının rezil ve barbar manzarlarına benzer şekilde boğazları kesilir; ancak bu metot Japon hükümeti tarafından yasaklanmıştır. Ayrıca yılda 20 000 Yunus avlanmasına izin verilmiştir. Zıpkınlarla delik deşik etme şeklinde de öldürülmektedirler. Japonya'da bazı marketlerde Yunus balığı eti satılmaktadır; bazı marketler ise Yunus etinde yüksek oranda civa olduğundan bu satışı kaldırmışlardır. Yine de Japon mutfağı içinde Yunus eti vardır; bu da bu ete bir talep olduğunu gösterir. Bu avcılık yapılmazsa orada yaşayan halkın mağdur olacağı, köylerin yok olacakları iddia edilmektedir ki bu haklı bir gerekçe olamaz.


Japonya'da hükümet değişti ve devrimden, değişimden bahsediliyor. Devrimin içine umut ediyorum ki Yunus balığı ve balina avının tamamen yasaklanmasını da sokarlar. Devrimler öyle kolay şeyler değildirler; devrimciler de cesur insanlardan çıkarlar ancak. Etik olarak Yunus balıklarının avlanmasının yanlış olduğu sonucuna varıp halkın düşüncelerini umursamaksızın bu avcılığı yasaklamak gerekir ki bu ancak gerçek bir devrimcinin yapabileceği işlerdendir ve bunun gibi pek çok devrimci karar alınabilir, hayvanat bahçelerinin yasaklanmaları da dahildir buna... Şu anda Japonya'da bu Yunus balığı avcılığına 400 yıllık bir gelenektir deniliyor, bense buna 400 yıllık ilkelliktir diyorum ve böyle düşünen başka Japonların da olduğuna inanıyorum...
Burada etik bir konuyu açmışken elbette şunu da belirtmek isterim. Ben balık eti yiyorum, kırmızı et de yiyorum. Aslında yaşamak için ikisini de yemem gerekmiyor; bunları biz daha çok zevkimiz için yiyoruz. Dünya düzeni, bir canlının başka bir canlıyı yemesi üzerine kuruludur; kötü bir düzendir bu; şeytani ve acımasız bir düzendir; fakat başkasını yemeden yaşayamayız. Burada herhalde en etik olan şey, mümkün olduğunca daha az evrimleşmiş olanı yemektir. Bir balık, bir maydanozdan daha fazla evrimleştiğine göre maydanoz yemek balık yemekten daha etiktir. Bu nedenle aslında bütün dünyanın vejetaryen (etyemez) bir beslenmeye dönmesi bu dünyayı daha etik kılacaktır. Vejetaryenlik, etçilliğe göre daha yüksek bir ahlaka işaret eder. Bunun bilincinde olmakla birlikte henüz et yemekten kendimi kurtarabilmiş değilim.



Mehmet Murat ildan

No comments:

Post a Comment